Sembolizm, her zaman insanoğlunun ayrılmaz bir özelliği olmuştur. İster bilinçli ister bilinçsiz, ister açık ister örtük olsun, semboller geleneksel toplumların farklı sosyal saflarında her zaman yerlerini almıştır. Seküler ve post-modern yaşam tarzı, etrafımızda varlığını sürdüren çeşitli sembolleri kavrama yeteneğimizi büyük ölçüde azalttı, onları neredeyse tamamen anlaşılmaz hale geldi. Yalnızca niteliksel ve ekzoterik kısım devam etti. Ancak kabuk, çekirdeğin özü olmadan hiçbir şey ifade etmez. Bulunduğumuz duruma bakacak olursak, bugün varlığını sürdüren en önemli sembol, dilin kendisidir, çünkü dil, ister seküler ister 'kutsal' dil olsun, en karmaşık ve yaygın sembolizmlerden biridir.
Bununla birlikte, ilk bakışta geleneksel sanatlar ve bilimler seküler hale getirilmiş ve ezeli olan hikmet kaynağından sıyrılmış olsa bile, çeşitli gelenekselci düşünürler ve metafizikçiler, pek genel bir açıdan da olsa, evrensel olarak kabul edilebilecek belirli ezoterik bağlantıları yeniden inşa etmek için hayatlarını adadılar. Bunlardan en çarpıcı olanı, 'Kuşların Dili'nin farklı geleneklerde zuhur eden sembolizmi olacaktır.
Bu sembole yapılan imalar hem Batı hem de Doğu geleneklerinde görülebilir.Avrupa mitolojisinde bu "kuşların dilini konuşma" niteliği genellikle ejderhayı fetheden efsanevi kahramanlara atfedilir. Özellikle meşhur İskandinav efsanesi kahramanı Siegfried'de kuşlarını dilini konuşabilme kabiliyeti göze çarpıyor. Bu efsanevi kahraman Cermen geleneğinde de Sigurd adı altında yayılmıştır. Bu noktadan itibaren, bu dilin, aynı zamanda karşı-inisiyasyonun, 'deccal'in, yeraltı güçlerinin ve çok daha fazlasının sembolü olan ejderhaya karşı mücadeleye öncülük eden inisiyelerin bir özelliği olduğunu kolayca anlayabiliriz.
Ejderhaya karşı elde edilen bu zafer aynı zamanda ölümsüzlüğün fethini, yani Üstün ile doğrudan ilişki içinde olan insanın temel durumuna geri dönüşünü de ifade eder, buna 'merkeze dönüş' de diyebiliriz. Az önce çizdiğimiz bu görüntü, Batı Avrupa'da sıklıkla karşımıza çıkan heykelleri ve sembolleri vasıtasıyla gözlemleyebileceğimiz, ejderhayla savaşan Başmelek Mikail için de mükemmel bir şekilde geçerlidir. Başmelek Mikail İslam dininde de önemli bir mevkiye sahiptir, Hz.Mevlana'nın Mesnevi-i Manevi'sinde kendisinin toprak ve insan ile olan ilişkisine dair önemli bir bölüm ayırılmıştır.¹ Aynı şekilde Hindu geleneğinde Garuda'nın Nâga'ya karşı verdiği mücadele destanında benzer bir fenomen gözlemlenebilir. Garuda, kartal (ve başka yerlerde ibis, leylek ve balıkçıl olarak görülebilir) ve Naga sürüngen (genelde ejderha veya yılan ile sembolize edilen) olarak temsil edilir.
Bununla birlikte, Doğu ve Batı arasındaki bu sembolizmin güçlü yakınlığı Semavi geleneklerde iyice belirginleşir. Örneğin, her varoluş halinin merkezinden geçen ekseni temsil eden ve hepsini birbirine bağlayan ağacın dalları üzerine konmaya gelen "gökyüzünün kuşları"nı anlatan Evanjelik benzetmeden alıntı yapabiliriz (İncil-Müjde kitabı). Bu, özellikle ortaçağ döneminde Peridexion sembolü biçiminde yaygınlaştı. Benzer bir tablo İslam geleneğinde gözlemlenebilir. Özellikle Titıs Burckhardt'ın çabalarıyla düşüncesi ve eserleri Avrupa entelektüel alanına yayılan Şeyh'ül Ekber İbn Arabi'nin çalışmalarında mevcuttur. Ibn Arabi ‘Evrensel ağaç ve dört kuş' başlıklı eserinde Yaradan ile olan birliğin doğasını ve anlamını, Hz.İnsan’ı bütün olarak temsil eden evrensel ağacın ve onun üzerine konmuş olan dört kuşun alegorisi ile bize aktarır. Bu dört kuş varoluşun temel ve özne yönlerini temsil eder. Bundan şu şekilde bir çıkarım yapılabilir : Varoluşun temel yönlerinin somut bir şekilde anlaşılması bu ‘kuşlar’ ile başarılı bir şekilde iletişim kurulduğu vakit mümkün ise, 'kuşların dilini' metafiziksel gerçekleri anlamanın anahtarı olarak nitelendirmek mümkün olacaktır.
Kuşların sembolizmi, İbn Arabi'nin İran'daki çağdaşlarından birinde benzer şekilde tezahür eder. İsrail Kralı Hz.Süleyman'a kuşlarla iletişim kurma yeteneğini atfeden Kuran ayetini² ima eden Nişaburlu Ferid'üddin Attar, yaklaşık 4.500 beyitlik 'Mantık ut'Tayr' (Kuşların Söyleşisi) adında muazzam bir manzum eseri kaleme almıştır. Mantık ut'Tayr'ında Attar, İslam öncesi Pers mitolojisinde önemli bir yer tutan muhteşem Simorgh kuşunu tasavvufun inisiyatik ve mistik öğretisiyle ilişkilendirir. Bu eser vasıtasıyla bir kez daha görebiliriz ki, sâlik kuşlarının dilini idrak ettiği vakit seyrini tamama erdirebilir.
Sonuç olarak, biraz çabayla, geleneksel sanatlarımıza ve bilimlerimize yönelik kasıtlı ve sürekli olan tahrip eyleminin üstesinden gelmeyi başarırsak, bize gizli bir hazine açılacağını söyleyebiliriz.
René Guénon'un birçok kez ısrar ettiği gibi: Vincit Omnia Veritas (Hak her şeye galiptir).
¹Mesnevi-i Manevi V. Cilt (1581-1619).
²Kur’an-i Kerim, Neml Suresi, 16.
Resimler : 1. Peridexion (Bodleian Library, MS. Bodley 764 )
2. Sefevi dönemi 'Mantık ut'tayr' tasviri (1487)
Kaynaklar :
- Symboles de la Science sacrée, René Guénon (Gallimard, 1962)
- Le Langage des Oiseaux, Farid-ud’Din Attar (trad. Garcin de Tassy, Albin Michel, 1996)
- La Sagesse des Prophètes, Ibn’ Arabi (trad. Titus Burckhardt, Albin Michel, 2008)
-The Symbolism of Letters and Language in the Work of Ibn ‘Arabī, Pierre Lory (The Ibn’ Arabi Society Vol. XXIII, 1998)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder