Demiurgos*
''İnsanların kafalarını daima meşgul etmiş olan sorunlar
vardır. Ancak, bunların içinde, genel olarak çözümü en zor olanı muhtemelen
filozofların çoğunun ve özellikle ilahiyatçıların karşısına aşılmaz bir engel
gibi çıkan Kötülüğün kökeni sorunudur: Si Deus est, unde Malum? Si non est,
unde Bonum(1) Yaratmayı Tanrı'nın doğrudan edimi olarak gören ve bu nedenle
O'nu iyilik ile kötülüğün sorumlusu olarak kabul etmek zorunda kalanlar için bu
ikilem çözümsüzdür. Ancak, şayet varlıklar Kötülük ile İyilik arasında seçim
yapabiliyorlarsa bu, İyilik ile Kötülük, zaten genel olarak var demektir ve
şayet varlıklar, her zaman İyiliğe yönelik iken kimi kez de Kötülüğe
yönelebiliyorlarsa bu onların mükemmel olmadıkları anlamına gelir: O halde,
Tanrı madem mükemmeldir, nasıl olmuş da mükemmel olmayan varlıklar
yaratabilmiştir?
Mükemmel olandan mükemmel olmayanın çıkmayacağı açıktır. Zira, bunun mümkün olması için Mükemmel'in mükemmel olmayanı ilkesel olarak içermesi gerekir ki o zaman da o, Mükemmel olamaz. Dolayısıyla, Mükemmel'den mükemmel olmayan (bir şey) çıkamaz; o halde, o ancak ''hiç (ex nihilo)''ten yaratılıştan hasıl olabilir. Fakat, bir şeyin ''hiç''ten gelebileceği ya da başka bir deyişle, hiçbir ilkesi olmayan bir şeyin var olabileceği nasıl kabul edilebilir? Zaten ex nihilo yaratılışı kabul etmek yaratılmış olan varlıkların sonunda yok olacaklarını kabul etmek olur, zira bir başlangıcı olmuş olanın bir sonunun da olması gerekir ve hiçbir şey, böyle bir varsayımda ölümsüzlükten söz etmekten daha mantıksız değildir. Ancak, yaratılışın böyle kavranılması (zaten) bir saçmalıktır, zira böyle bir şey aklı başında olan hiç kimsenin reddemeyeceği nedensellik ilkesine ters düşer ve Lükres ile birlikte Ex nihilo nihil, ad nihilum nil posse reverti (2) diyebiliriz.
İlkesi olmayan hiçbir şey var olamaz, ancak bu ilke nedir? Ve gerçekte tüm şeylerin yalnızca bir tek ilkesi mi vardır? Evrenin bütünselliğinin, her şeyi içerdiği çok açıktır, zira tüm parçalar ''Bütün'' de içerilir. Öte yandan, Bütün zorunlu olarak sınırsızdır, zira sınırlı olduğu varsayılırsa bu sınırın ötesinde bulunan (bir şey) Bütün'de bulunmamış olur, dolayısıyla böyle bir varsayım saçmadır. Sınırı olmayana Sonsuz denilebilir ve her şeyi içerdiğine göre, bu Sonsuz her şeyin ilkesidir. Zaten Sonsuz zorunlu olarak bir tanedir, zira birbiriyle özdeş olmayan iki Sonsuz birbirini olumsuzlar; doğduğu ve bu İlke'nin de -Sonsuz olan zorunlu olarak Mükemmel olacağından- Mükemmel (le Parfait) olduğu sonucu çıkar.
İlkesi olmayan hiçbir şey var olamaz, ancak bu ilke nedir? Ve gerçekte tüm şeylerin yalnızca bir tek ilkesi mi vardır? Evrenin bütünselliğinin, her şeyi içerdiği çok açıktır, zira tüm parçalar ''Bütün'' de içerilir. Öte yandan, Bütün zorunlu olarak sınırsızdır, zira sınırlı olduğu varsayılırsa bu sınırın ötesinde bulunan (bir şey) Bütün'de bulunmamış olur, dolayısıyla böyle bir varsayım saçmadır. Sınırı olmayana Sonsuz denilebilir ve her şeyi içerdiğine göre, bu Sonsuz her şeyin ilkesidir. Zaten Sonsuz zorunlu olarak bir tanedir, zira birbiriyle özdeş olmayan iki Sonsuz birbirini olumsuzlar; doğduğu ve bu İlke'nin de -Sonsuz olan zorunlu olarak Mükemmel olacağından- Mükemmel (le Parfait) olduğu sonucu çıkar.
Dolayısıyla, Mükemmel olan yüce İlke'dir, ilk Neden'dir; o
her şeyi bilkuvve içerir ve her şeyi o yaratmıştır; fakat madem ki sadece bir
tek İlke vardır, alışılagelmiş olarak Evren'de Madde, İyi ve Kötü gibi tüm
zıtlıklar ne olacaktır? Burada en başta sorulmuş olan soru ile (mükemmel olan
Tanrı'nın nasıl olup da mükemmel olmayan varlıklar yarattığı sorusuyla) karşı
karşıya bulunuyoruz ve bu soruyu şimdi daha genel bir tarzda ifade edebiliriz:
Nasıl olmuş da Birlik (Unite) İkiliği üretebilmiştir?
Bazıları -birbirine zıt olan- iki ayrı ilkenin varlığını
kabul etmek gerektiğini zannetmişlerdir; ancak daha önce söylemiş olduğumuz
husus bu varsayımın bir kenara atılmasını sağlar. Aslında, böyle iki ilke var
olduğunda bunların ikisi birden sonsuz olamaz, zira o zaman ya birbirini
olumsuzlar ya da birbirleriyle özdeş olurlar. Şayet sadece biri sonsuz olursa o
(sonsuz olan) diğerinin ilkesi olur; nihayet, şayet ikisi de sonlu olurlarsa o
zaman da gerçek ilkeler olamazlar, zira sonlu olan her şeyin -kronolojik olarak
değilse bile mantıksal olarak- bir başlangıcı vardır. Dolayısıyla, bu sonuncu
durumda, -sonlu olmaları nedeniyle- her ikisinin de sonsuz olan ortak bir
ilkeden gelmeleri gerekir ve böylece tek bir İlke'nin var olduğu hususuna gelmiş
oluyoruz. Zaten, alışılagelmiş olarak, ikilikçi (dualiste) oldukları kabul edilen
pek çok öğreti aslında sadece görünüşte öyledirler. Zerdüşt dininde olduğu gibi
Makeizm'de de ikilikçi -gerçek bâtıni (êsotêrique) Birlik öğretisini örten-
salt zahirî (exotêrique) bir öğretiydi: Ahuramazda ve Ehrimen, her ikisi de
Zervane-Akerene tarafından meydana getirilmişlerdi ve zamanında hitamında
onunla kaynaşacaklardı.
Dolayısıyla, ikilik zorunlu olarak Birlik'ten ürer, zira kendi başına var olamaz ancak ikilik nasıl üretilebiliyor? Bunu anlayabilmek için, ilk önce, ikiliği en az özelleşmiş veçhesiyle yani ''Var Olan'' ve ''Var olmayan'' zıtlığı açısından ele almamız gerekiyor; her ikisi de zorunlu olarak ''Mükemmel''de içerildiklerine göre, öncelikle bu zıtlığın ancak zahiren var olabileceği açıktır. Dolayısıyla, yalnızca ayrımdan (distinction) söz etmek daha yerinde olur. Fakat bu ayrım nedir? Gerçekte bizden bağımsız olarak bir ayrımlanma var mıdır ya da bu ayrım sadece bizim eşyaya bakış tarzımızın bir sonucu mudur?
Dolayısıyla, ikilik zorunlu olarak Birlik'ten ürer, zira kendi başına var olamaz ancak ikilik nasıl üretilebiliyor? Bunu anlayabilmek için, ilk önce, ikiliği en az özelleşmiş veçhesiyle yani ''Var Olan'' ve ''Var olmayan'' zıtlığı açısından ele almamız gerekiyor; her ikisi de zorunlu olarak ''Mükemmel''de içerildiklerine göre, öncelikle bu zıtlığın ancak zahiren var olabileceği açıktır. Dolayısıyla, yalnızca ayrımdan (distinction) söz etmek daha yerinde olur. Fakat bu ayrım nedir? Gerçekte bizden bağımsız olarak bir ayrımlanma var mıdır ya da bu ayrım sadece bizim eşyaya bakış tarzımızın bir sonucu mudur?
Şayet, ''Var olmayan''dan (Non-Etre) sadece ''hiçlik''
anlaşılıyorsa ondan söz etmek boşunadır, zira ''hiç'' olan bir şey hakkında ne
söylenebilir. Ancak, ''Var Olmayan'' var olmak imkânı olarak kavranılırsa iş
tamamen değişir. O zaman Varlık -bu şekilde kavranılan- ''Var Olmayan''ın
tezahürü olur ve ''Var Olmayan'' ile ''Var Olan'' arasındaki bağıntı tezahür
etmemiş olan ile tezahür etmiş olan arasındaki ve tezahür etmemiş olanın -ilkesi
olduğu- tezahür etmiş olandan yüksek olduğu söylenebilir. Zira o tüm tezahür
etmiş olanı ve ona ilaveten tezahür etmeyeni ve de hiçbir zaman etmemiş ve
etmeyecek olanı da, kuvve halinde içerir. Aynı zamanda, burada gerçek bir
ayrımdan söz etmenin mümkün olmadığı da görülmektedir, zira tezahür etmiş olan
''tezahür etmemiş olan''da ilke olarak içerilir. Ancak, ''tezahür etmemiş
olan''ı doğrudan kavrayamayız, onu ancak ''tezahür etmiş olan'' vasıtasıyla
kavrayabiliriz. Dolayısıyla bizim için bu ayrım vardır, fakat sadece bizim için
vardır.
Var Olan (Etre) ve Var Olmayan (Non-Etre)'' şeklindeki
İkilik için bu böyle olunca, ikiliğin tüm diğer veçheleri için de bunun haydi
haydi böyle olması gerekmektedir. Özellikle modern zamanlarda pek çok felsefi
sistemin -sarsılmaz bir temelmişçesine- üzerine bina etmiş olduğu Ruh ve Madde
ayrımının ne denli yanılgısal olduğu daha buradan bile görünmektedir. Bu
ayrımlama olmadığında tüm bu sistemlerden geriye hiçbir şey kalmaz. Üstelik,
yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, ikilik ''üçlük''süz olamaz, zira şayet
yüce İlke, farklılaştığında -aslında, sadece bizim onları değerlendiriş
tarzımızdan dolayı ayrı olan- iki ögenin oluşumuna yol açıyorsa bu iki öge ve
bunların ortak İlkeleri bir ''üçlü'' (ternaire) oluştururlar. Öyle ki, gerçekte,
asıl Birlik'in ilk farklılaşmasından doğrudan oluşan ''üçlük''tür yoksa
''ikilik'' değildir.
Şimdi, yine ''ikilik''in özel bir veçhesinden başka bir şey
olamayan, İyi ile Kötü ayrımına dönelim. İyi ile Kötü karşılaştırıldıklarında,
genel olarak İyi Mükemmellik ile ya da, en azından, daha aşağı bir derecede
olup da mükemmelliğe yönelik olmak ile bağıntılandırılır; Kötü ise mükemmel
olmayandan başka bir şey değildir. Fakat ''mükemmel olmayan'' Mükemmel'e nasıl
zıt olabilir? Mükemmel'in her şeyin İlkesi olduğunu ve öte yandan, Mükemmel'in
mükemmel olmayanı üretemeyeceğini -dolayısıyla mükemmel olmayanın aslında var
olmadığını ya da olsa olsa yalnızca ''bütün Mükemmel''in (Perfection totale)
oluşturucu bir ögesi olarak var olabileceğini gördük. Fakat böyle olduğuna
göre, o aslında, ''mükemmel olmayan'' olamaz ve bizim ''mükemmel olmayan''
olarak adlandırdığımız sadece görelilik (nisbiyet)tir. Böylece, bizim yanılgı
olarak adlandırdığımız şey sadece nispi gerçekliktir, zira tüm yanılgılar
bütünsel ''Hakikat''ta zorunlu olarak içerilirler. Böyle olmazsa bütünsel
''Hakikat'' -kendisinin dışında olan bir şey tarafından sınırlanmış olacağından
dolayı- mükemmel olamaz, bu da onun Hakikat olmamasıyla eş anlamlıdır.
Dolayısıyla yanılgılar ya da daha çok nispi hakikatler, bütünsel Hakikat'in
parçalarıdırlar. Dolayısıyla nispiliğe yol açan şey parçalanmadır ve bu nedenle,
nispilik gerçekten mükemmel olmamanın eş anlamlısı olsaydı parçalanmanın
Kötülüğün nedeni olduğu söylenebilirdi; fakat Kötülük ancak İyilikten
ayrımlandığı için Kötülüktür.
Şayet Mükemmel (Parfait), İyilik (Bien) olarak
adlandırılırsa nispi olan hiçbir biçimde (İyilikten) ayrımlanmaz zira o,
''Mükemmel''de ilke olarak içerilir. Dolayısıyla külli açıdan, Kötülük yoktur.
O'nun varlığı, sadece tüm şeyleri -onları (Mükemmel'in kendisi olan) ortak
İlke'lerinden ayırarak parça halinde alıp, onlara bu ortak İlke'de
içerilirlermişçesine bireştirici (synthêtique) bir açıdan değil de analitik
açıdan bakıldığında var olacaktır. Mükemmel olmayan böyle (analitik bakışın
sonucu olarak) ortaya çıkmıştır. Kötü'nün İyi'den ayrımlanmasıyla -bu
ayrımlanmanın sonucu olarak- ikisi de yaratılmış olmaktadır. Zira İyi ile Kötü
ancak bunlar birbirine zıt olarak kavranıldıklarında gerçektirler ve hiç
Kötülük olmazsa sözcüğün olağan anlamında, İyilikten de söz etmeye gerek
kalmaz, sadece Mükemmellik söz konusu olur. Dolayısıyla, İyi ile Kötü'yü
yaratan ve eşyaya parçasal açıdan bakarak onlarda Birlik'in yerine Çokluk'u
(Multiplicitê) gören ve böylece iktidarına tâbi olan varlıkları bölünmüşlük ve
karışıklık alanı içine kapatan bu kaçınılmaz İkilik (Dualitê) yanılgısıdır. Söz
konusu alan ise Demiurgos'un Mülkü'dür (l'Empire du Dêmiurge)
Kaynak: Kadim Bilimler ve Bazı Modern Yanılgılar, Renê
Guênon (İnsan Yay.)
* Bu makale, Renê Guênon'un yazdığı ilk yazısı olmasa da en
azından yayımladığı ilk yazıdır. Makale, La Gnose dergisinin ilk sayısından
Kasım 1909'da yayımlanmıştır.
(1) ''Eğer Tanrı varsa kötülük nereden gelir? Yoksa iyilik nereden gelir?''
(1) ''Eğer Tanrı varsa kötülük nereden gelir? Yoksa iyilik nereden gelir?''
(2) ''Hiçlikten hiçbir şey meydana gelmez ve hiçbir şey hiçliğe dönüşmez.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder