3 Ocak 2020 Cuma

Demiurgos'un Mülkü #1: İyilik ve Kötülüğün Metafizik Kökeni Üzerine

Demiurgos*

''İnsanların kafalarını daima meşgul etmiş olan sorunlar vardır. Ancak, bunların içinde, genel olarak çözümü en zor olanı muhtemelen filozofların çoğunun ve özellikle ilahiyatçıların karşısına aşılmaz bir engel gibi çıkan Kötülüğün kökeni sorunudur: Si Deus est, unde Malum? Si non est, unde Bonum(1) Yaratmayı Tanrı'nın doğrudan edimi olarak gören ve bu nedenle O'nu iyilik ile kötülüğün sorumlusu olarak kabul etmek zorunda kalanlar için bu ikilem çözümsüzdür. Ancak, şayet varlıklar Kötülük ile İyilik arasında seçim yapabiliyorlarsa bu, İyilik ile Kötülük, zaten genel olarak var demektir ve şayet varlıklar, her zaman İyiliğe yönelik iken kimi kez de Kötülüğe yönelebiliyorlarsa bu onların mükemmel olmadıkları anlamına gelir: O halde, Tanrı madem mükemmeldir, nasıl olmuş da mükemmel olmayan varlıklar yaratabilmiştir?

Mükemmel olandan mükemmel olmayanın çıkmayacağı açıktır. Zira, bunun mümkün olması için Mükemmel'in mükemmel olmayanı ilkesel olarak içermesi gerekir ki o zaman da o, Mükemmel olamaz. Dolayısıyla, Mükemmel'den mükemmel olmayan (bir şey) çıkamaz; o halde, o ancak ''hiç (ex nihilo)''ten yaratılıştan hasıl olabilir. Fakat, bir şeyin ''hiç''ten gelebileceği ya da başka bir deyişle, hiçbir ilkesi olmayan bir şeyin var olabileceği nasıl kabul edilebilir? Zaten ex nihilo yaratılışı kabul etmek yaratılmış olan varlıkların sonunda yok olacaklarını kabul etmek olur, zira bir başlangıcı olmuş olanın bir sonunun da olması gerekir ve hiçbir şey, böyle bir varsayımda ölümsüzlükten söz etmekten daha mantıksız değildir. Ancak, yaratılışın böyle kavranılması (zaten) bir saçmalıktır, zira böyle bir şey aklı başında olan hiç kimsenin reddemeyeceği nedensellik ilkesine ters düşer ve Lükres ile birlikte Ex nihilo nihil, ad nihilum nil posse reverti (2) diyebiliriz.

İlkesi olmayan hiçbir şey var olamaz, ancak bu ilke nedir? Ve gerçekte tüm şeylerin yalnızca bir tek ilkesi mi vardır? Evrenin bütünselliğinin, her şeyi içerdiği çok açıktır, zira tüm parçalar ''Bütün'' de içerilir. Öte yandan, Bütün zorunlu olarak sınırsızdır, zira sınırlı olduğu varsayılırsa bu sınırın ötesinde bulunan (bir şey) Bütün'de bulunmamış olur, dolayısıyla böyle bir varsayım saçmadır. Sınırı olmayana Sonsuz denilebilir ve her şeyi içerdiğine göre, bu Sonsuz her şeyin ilkesidir. Zaten Sonsuz zorunlu olarak bir tanedir, zira birbiriyle özdeş olmayan iki Sonsuz birbirini olumsuzlar; doğduğu ve bu İlke'nin de -Sonsuz olan zorunlu olarak Mükemmel olacağından- Mükemmel (le Parfait) olduğu sonucu çıkar.

Dolayısıyla, Mükemmel olan yüce İlke'dir, ilk Neden'dir; o her şeyi bilkuvve içerir ve her şeyi o yaratmıştır; fakat madem ki sadece bir tek İlke vardır, alışılagelmiş olarak Evren'de Madde, İyi ve Kötü gibi tüm zıtlıklar ne olacaktır? Burada en başta sorulmuş olan soru ile (mükemmel olan Tanrı'nın nasıl olup da mükemmel olmayan varlıklar yarattığı sorusuyla) karşı karşıya bulunuyoruz ve bu soruyu şimdi daha genel bir tarzda ifade edebiliriz: Nasıl olmuş da Birlik (Unite) İkiliği üretebilmiştir?




    
Bazıları -birbirine zıt olan- iki ayrı ilkenin varlığını kabul etmek gerektiğini zannetmişlerdir; ancak daha önce söylemiş olduğumuz husus bu varsayımın bir kenara atılmasını sağlar. Aslında, böyle iki ilke var olduğunda bunların ikisi birden sonsuz olamaz, zira o zaman ya birbirini olumsuzlar ya da birbirleriyle özdeş olurlar. Şayet sadece biri sonsuz olursa o (sonsuz olan) diğerinin ilkesi olur; nihayet, şayet ikisi de sonlu olurlarsa o zaman da gerçek ilkeler olamazlar, zira sonlu olan her şeyin -kronolojik olarak değilse bile mantıksal olarak- bir başlangıcı vardır. Dolayısıyla, bu sonuncu durumda, -sonlu olmaları nedeniyle- her ikisinin de sonsuz olan ortak bir ilkeden gelmeleri gerekir ve böylece tek bir İlke'nin var olduğu hususuna gelmiş oluyoruz. Zaten, alışılagelmiş olarak, ikilikçi (dualiste) oldukları kabul edilen pek çok öğreti aslında sadece görünüşte öyledirler. Zerdüşt dininde olduğu gibi Makeizm'de de ikilikçi -gerçek bâtıni (êsotêrique) Birlik öğretisini örten- salt zahirî (exotêrique) bir öğretiydi: Ahuramazda ve Ehrimen, her ikisi de Zervane-Akerene tarafından meydana getirilmişlerdi ve zamanında hitamında onunla kaynaşacaklardı.

Dolayısıyla, ikilik zorunlu olarak Birlik'ten ürer, zira kendi başına var olamaz ancak ikilik nasıl üretilebiliyor? Bunu anlayabilmek için, ilk önce, ikiliği en az özelleşmiş veçhesiyle yani ''Var Olan'' ve ''Var olmayan'' zıtlığı açısından ele almamız gerekiyor; her ikisi de zorunlu olarak ''Mükemmel''de içerildiklerine göre, öncelikle bu zıtlığın ancak zahiren var olabileceği açıktır. Dolayısıyla, yalnızca ayrımdan (distinction) söz etmek daha yerinde olur. Fakat bu ayrım nedir? Gerçekte bizden bağımsız olarak bir ayrımlanma var mıdır ya da bu ayrım sadece bizim eşyaya bakış tarzımızın bir sonucu mudur?





Şayet, ''Var olmayan''dan (Non-Etre) sadece ''hiçlik'' anlaşılıyorsa ondan söz etmek boşunadır, zira ''hiç'' olan bir şey hakkında ne söylenebilir. Ancak, ''Var Olmayan'' var olmak imkânı olarak kavranılırsa iş tamamen değişir. O zaman Varlık -bu şekilde kavranılan- ''Var Olmayan''ın tezahürü olur ve ''Var Olmayan'' ile ''Var Olan'' arasındaki bağıntı tezahür etmemiş olan ile tezahür etmiş olan arasındaki ve tezahür etmemiş olanın -ilkesi olduğu- tezahür etmiş olandan yüksek olduğu söylenebilir. Zira o tüm tezahür etmiş olanı ve ona ilaveten tezahür etmeyeni ve de hiçbir zaman etmemiş ve etmeyecek olanı da, kuvve halinde içerir. Aynı zamanda, burada gerçek bir ayrımdan söz etmenin mümkün olmadığı da görülmektedir, zira tezahür etmiş olan ''tezahür etmemiş olan''da ilke olarak içerilir. Ancak, ''tezahür etmemiş olan''ı doğrudan kavrayamayız, onu ancak ''tezahür etmiş olan'' vasıtasıyla kavrayabiliriz. Dolayısıyla bizim için bu ayrım vardır, fakat sadece bizim için vardır.

Var Olan (Etre) ve Var Olmayan (Non-Etre)'' şeklindeki İkilik için bu böyle olunca, ikiliğin tüm diğer veçheleri için de bunun haydi haydi böyle olması gerekmektedir. Özellikle modern zamanlarda pek çok felsefi sistemin -sarsılmaz bir temelmişçesine- üzerine bina etmiş olduğu Ruh ve Madde ayrımının ne denli yanılgısal olduğu daha buradan bile görünmektedir. Bu ayrımlama olmadığında tüm bu sistemlerden geriye hiçbir şey kalmaz. Üstelik, yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, ikilik ''üçlük''süz olamaz, zira şayet yüce İlke, farklılaştığında -aslında, sadece bizim onları değerlendiriş tarzımızdan dolayı ayrı olan- iki ögenin oluşumuna yol açıyorsa bu iki öge ve bunların ortak İlkeleri bir ''üçlü'' (ternaire) oluştururlar. Öyle ki, gerçekte, asıl Birlik'in ilk farklılaşmasından doğrudan oluşan ''üçlük''tür yoksa ''ikilik'' değildir.

Şimdi, yine ''ikilik''in özel bir veçhesinden başka bir şey olamayan, İyi ile Kötü ayrımına dönelim. İyi ile Kötü karşılaştırıldıklarında, genel olarak İyi Mükemmellik ile ya da, en azından, daha aşağı bir derecede olup da mükemmelliğe yönelik olmak ile bağıntılandırılır; Kötü ise mükemmel olmayandan başka bir şey değildir. Fakat ''mükemmel olmayan'' Mükemmel'e nasıl zıt olabilir? Mükemmel'in her şeyin İlkesi olduğunu ve öte yandan, Mükemmel'in mükemmel olmayanı üretemeyeceğini -dolayısıyla mükemmel olmayanın aslında var olmadığını ya da olsa olsa yalnızca ''bütün Mükemmel''in (Perfection totale) oluşturucu bir ögesi olarak var olabileceğini gördük. Fakat böyle olduğuna göre, o aslında, ''mükemmel olmayan'' olamaz ve bizim ''mükemmel olmayan'' olarak adlandırdığımız sadece görelilik (nisbiyet)tir. Böylece, bizim yanılgı olarak adlandırdığımız şey sadece nispi gerçekliktir, zira tüm yanılgılar bütünsel ''Hakikat''ta zorunlu olarak içerilirler. Böyle olmazsa bütünsel ''Hakikat'' -kendisinin dışında olan bir şey tarafından sınırlanmış olacağından dolayı- mükemmel olamaz, bu da onun Hakikat olmamasıyla eş anlamlıdır. Dolayısıyla yanılgılar ya da daha çok nispi hakikatler, bütünsel Hakikat'in parçalarıdırlar. Dolayısıyla nispiliğe yol açan şey parçalanmadır ve bu nedenle, nispilik gerçekten mükemmel olmamanın eş anlamlısı olsaydı parçalanmanın Kötülüğün nedeni olduğu söylenebilirdi; fakat Kötülük ancak İyilikten ayrımlandığı için Kötülüktür.

Şayet Mükemmel (Parfait), İyilik (Bien) olarak adlandırılırsa nispi olan hiçbir biçimde (İyilikten) ayrımlanmaz zira o, ''Mükemmel''de ilke olarak içerilir. Dolayısıyla külli açıdan, Kötülük yoktur. O'nun varlığı, sadece tüm şeyleri -onları (Mükemmel'in kendisi olan) ortak İlke'lerinden ayırarak parça halinde alıp, onlara bu ortak İlke'de içerilirlermişçesine bireştirici (synthêtique) bir açıdan değil de analitik açıdan bakıldığında var olacaktır. Mükemmel olmayan böyle (analitik bakışın sonucu olarak) ortaya çıkmıştır. Kötü'nün İyi'den ayrımlanmasıyla -bu ayrımlanmanın sonucu olarak- ikisi de yaratılmış olmaktadır. Zira İyi ile Kötü ancak bunlar birbirine zıt olarak kavranıldıklarında gerçektirler ve hiç Kötülük olmazsa sözcüğün olağan anlamında, İyilikten de söz etmeye gerek kalmaz, sadece Mükemmellik söz konusu olur. Dolayısıyla, İyi ile Kötü'yü yaratan ve eşyaya parçasal açıdan bakarak onlarda Birlik'in yerine Çokluk'u (Multiplicitê) gören ve böylece iktidarına tâbi olan varlıkları bölünmüşlük ve karışıklık alanı içine kapatan bu kaçınılmaz İkilik (Dualitê) yanılgısıdır. Söz konusu alan ise Demiurgos'un Mülkü'dür (l'Empire du Dêmiurge)


Kaynak: Kadim Bilimler ve Bazı Modern Yanılgılar, Renê Guênon (İnsan Yay.)

* Bu makale, Renê Guênon'un yazdığı ilk yazısı olmasa da en azından yayımladığı ilk yazıdır. Makale, La Gnose dergisinin ilk sayısından Kasım 1909'da yayımlanmıştır.

(1) ''Eğer Tanrı varsa kötülük nereden gelir? Yoksa iyilik nereden gelir?''

(2) ''Hiçlikten hiçbir şey meydana gelmez ve hiçbir şey hiçliğe dönüşmez.''


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder