Binbir Gece Masalları, 351. Gece
Kaynak: Borges, Rüyalar Kitabı (Kırmızı Kedi Yay.)

Sözüne güvenilir insanların anlattığına göre (fakat yalnızca Allah her yerde hazır ve nazırdır, kudretlidir, merhametlidir ve uyumaz), Kahire'de servet sahibi bir adam varmış, fakat öylesine yüce gönüllü ve yumuşak biriymiş ki, babasının evi hariç her şeyini kaybetmiş ve ekmeğini kazanmak için çalışmak zorunda kalmış. Çok çok çalıştığı bir gece rüya onu bahçesindeki incir ağacının altında yakalamış. Rüyasında ter içinde bir adam görmüş, ağzından bir altın para çıkarıp ona demiş ki: ''Senin servetin Pers ülkesinde, İsfahan'da; git bul onu.'' Adam ertesi gün şafak sökerken uyanmış ve uzun bir yolculuğa çıkmış. Çöllerin, gemilerin, korsanların, putperestlerin, nehirlerin, vahşi hayvanların ve insanların tehlikelerine göğüs germiş. Sonunda İsfahan'a varmış. Fakat şehrin suruna geldiğinde gece olmuş ve bir mescidin avlusunda uyumaya koyulmuş. Mescidin yanında bir ev varmış. Evde uyuyan insanlar gürültü patırtısıyla uyanıp imdat istemişler. Komşular da bağırmışlar, sonunda yörenin bekçi başı adamlarıyla birlikte gelmiş ve haydutlar çatıdan kaçmışlar. Bekçi başı mescidi aramaya gitmiş ve orada Kahireli adamı bulmuş. Bambu sopalarla ona öyle bir dayak atmışlar ki neredeyse ölüyormuş. Hapiste iki günün sonunda kendine gelmiş. Bekçi başı onu getirtmiş ve demiş ki ''Kimsin sen? Nerelisin?'' Adam cevap vermiş: ''Ben ünlü Kahire şehrindenim. Adım Muhammed El Magrebi.'' Bekçi başı sormuş: ''Seni Pers'e hangi rüzgâr attı?'' Adam hakikati söylemeyi tercih etmiş ve demiş ki: ''Rüyamda bir adam bana İsfahan'a gelmemi emretti, çünkü benim servetim oradaymış. Şimdi İsfahan'dayım ve sanırım ki bana vaat edilen servet senin gayet cömertçe attığın kırbaçlar olmalı.''
Bu laflardan sonra bekçi başı bütün dişlerini gösterecek şekilde gülmüş ve sonunda demiş ki: ''Seni akılsız, saf adam, rüyamda üç kez Kahire şehrindeki bir evi gördüm. Ortasında bir bahçe var, bahçede de bir güneş saati, güneş saatinden sonra bir incir ağacı, incir ağacından sonra bir pınar, pınarın altında da bir hazine. Ben bu yalana en ufak bir itibar göstermedim. Sen, dişi bir katırla şeytanın cenini olmalısın ki sadece rüyana güvenerek şehirden şehire dolandın. İsfahan'da göreceğin bir şey yok. Al şu paranı da çek git.''
Adam paraları alıp memleketine geri dönmüş. Bahçesindeki (bekçi başının rüyasında gördüğü) pınarın altında topraktan hazineyi çıkarmış. Böylece Tanrı onu kutsayıp, ödüllendirmiş ve yüceltmiş. Tanrı cömerttir onun işine akıl sır ermez.

Sözüne güvenilir insanların anlattığına göre (fakat yalnızca Allah her yerde hazır ve nazırdır, kudretlidir, merhametlidir ve uyumaz), Kahire'de servet sahibi bir adam varmış, fakat öylesine yüce gönüllü ve yumuşak biriymiş ki, babasının evi hariç her şeyini kaybetmiş ve ekmeğini kazanmak için çalışmak zorunda kalmış. Çok çok çalıştığı bir gece rüya onu bahçesindeki incir ağacının altında yakalamış. Rüyasında ter içinde bir adam görmüş, ağzından bir altın para çıkarıp ona demiş ki: ''Senin servetin Pers ülkesinde, İsfahan'da; git bul onu.'' Adam ertesi gün şafak sökerken uyanmış ve uzun bir yolculuğa çıkmış. Çöllerin, gemilerin, korsanların, putperestlerin, nehirlerin, vahşi hayvanların ve insanların tehlikelerine göğüs germiş. Sonunda İsfahan'a varmış. Fakat şehrin suruna geldiğinde gece olmuş ve bir mescidin avlusunda uyumaya koyulmuş. Mescidin yanında bir ev varmış. Evde uyuyan insanlar gürültü patırtısıyla uyanıp imdat istemişler. Komşular da bağırmışlar, sonunda yörenin bekçi başı adamlarıyla birlikte gelmiş ve haydutlar çatıdan kaçmışlar. Bekçi başı mescidi aramaya gitmiş ve orada Kahireli adamı bulmuş. Bambu sopalarla ona öyle bir dayak atmışlar ki neredeyse ölüyormuş. Hapiste iki günün sonunda kendine gelmiş. Bekçi başı onu getirtmiş ve demiş ki ''Kimsin sen? Nerelisin?'' Adam cevap vermiş: ''Ben ünlü Kahire şehrindenim. Adım Muhammed El Magrebi.'' Bekçi başı sormuş: ''Seni Pers'e hangi rüzgâr attı?'' Adam hakikati söylemeyi tercih etmiş ve demiş ki: ''Rüyamda bir adam bana İsfahan'a gelmemi emretti, çünkü benim servetim oradaymış. Şimdi İsfahan'dayım ve sanırım ki bana vaat edilen servet senin gayet cömertçe attığın kırbaçlar olmalı.''
Bu laflardan sonra bekçi başı bütün dişlerini gösterecek şekilde gülmüş ve sonunda demiş ki: ''Seni akılsız, saf adam, rüyamda üç kez Kahire şehrindeki bir evi gördüm. Ortasında bir bahçe var, bahçede de bir güneş saati, güneş saatinden sonra bir incir ağacı, incir ağacından sonra bir pınar, pınarın altında da bir hazine. Ben bu yalana en ufak bir itibar göstermedim. Sen, dişi bir katırla şeytanın cenini olmalısın ki sadece rüyana güvenerek şehirden şehire dolandın. İsfahan'da göreceğin bir şey yok. Al şu paranı da çek git.''
Adam paraları alıp memleketine geri dönmüş. Bahçesindeki (bekçi başının rüyasında gördüğü) pınarın altında topraktan hazineyi çıkarmış. Böylece Tanrı onu kutsayıp, ödüllendirmiş ve yüceltmiş. Tanrı cömerttir onun işine akıl sır ermez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder