13 Ocak 2020 Pazartesi

Seneca, 2. Mektup

*Bu yazı TERCÜME dergisinin 1944 yılında yayınlanmış 24. sayısından alınmıştır.
*Günümüzde değişime uğramış kelimeler ve işaretler aynen aktarılmıştır; metin içi bir düzenleme yapılmamış ve metin olduğu gibi aktarılmıştır.







İnsanların en dürüstü, dostum Lucius, ben sana <<bunları okuma>> demiyorum; oku, ama her okuduğunu da hemen ahlak alanına çekmeyi unutma. Kendini zaptet, çürümeye yüz tutan tarafın varsa, harekete getir, dağılanı topla, şişeni bastır, kendinde ve başkasında gördüğün hırsları elinden geldiği kadar hırpalamaya gayret et. Biri <<Hep bu şeyleri daha ne kadar dinliyeduracağız?>> diyecek olursa: <<Hep o suçları işlemekte daha ne kadar devam edeceksiniz?>> diye cevap verirsin. <<Kusurlarınızdan henüz kurtulmamışken ne diye başvurmanız gereken çarelerden vazgeçiyorsunuz? Ben tekrar söyliyeceğim ve mademki siz itiraz ediyorsunuz, sebatlı olacağım. Kendinden geçmiş birini elle yoklarken, vücudumun bir yerinde acı duyarsa, o zaman ilaç tesir göstermeye başlıyor demektir. İstemeseniz dahi, size faydası dokunacak şeyler söyliyeceğim. Bazı kere kulağınıza pek hoş gelmiyen sözler işiteceksiniz ve mademki gerçeği ayrı ayrı dinlemek istemiyorsunuz, hep birden dinleyin! Vaktiyle bütün bir milleti içine alan arazi şimdi bir sahibine dar geliyor! Çiftliklerinizle eyaletler arazisini kaplamak yetmiyormuş gibi, tarlalarınızı daha nerelere yayacaksınız? Ünlü nehirler sizin arazilerinizden akıp geçiyor; büyük ırkların arasında hudut olan büyük ırmaklar membalardan mansaplarına kadar sizindir. Eğer geniş ölçülü arazilerinizde denizleri sarmış değilseniz, eğer kahyanız Hadria, İonium, Ege denizleri ötesinde hüküm sürmüyorsa, eğer bir zaman büyük önderler için barınak olan adaları en değersiz şeyleriniz arasında sayamıyorsanız, memnun değilsiniz. İstediğiniz kadar geniş arazilere sahip olun, alabildiğinizi kendinize mal edin, başkasınınki yine daha çok olacak.

Şimdi ziynet sevgisi, ötekilerin mal edinme hırsı kadar geniş bir alana yayılan sizlere söylemek istiyorum. Sorarım size: ne zaman bir göl bulunacak ki suları üzerine köşklerinizin çatıları sarkmasın? ne zaman bir ırmak bulunacak ki kıyılarını yaptırdığınız binalar süsleyip örtmesin? Sıcak su damarlarının her fışkırdığı yerde yeni yeni sefahet konakları kurulacak. Sahilin bükülüp bir koy teşkil ettiği her yerde, siz hemen temel atacak ve ancak kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz kara parçasından hoşlandığınız için denizi gerilere atacaksınız (Bazı zengin Romalıların dağı düzeltmek, denizi doldurmak hevesini Horatius da söyler). Evleriniz, biri burada geniş bir kara veya deniz manzarası karşısında, öbürü şurada ovada dağlara kadar uzanan yükseklikte; evleriniz diyorum, varsın her yerde ihtişamını göstersin... Birçok kocaman yapılar yaptırın, gene küçük birer vücuttan başka bir şey değilsiniz. Birçok yatak odalarına ne hacet? Ancak birinde yatacaksınız? Bulunmadığınız yer sizin değildir.

Şimdi de derin, doymaz boğazları uğruna denizi karayı gözetliyen, şunu olta ile, bunu ilmikle, bir ötekini çeşit çeşit ağlarla güç kuvvet sarfederek elde eden sizlere geçiyorum. Hiçbir mahluk, eğer siz bırakmazsanız rahat edemez. Sayısız ellerin hazırladığı bu yiyeceklerden ne kadarcığını zevk ala ala bitkin hale düşmüş ağzınıza dokunduracaksınız? Midesinden rahatsız ve içi bulunan efendi nice tehlikeler pahasına yakalanan şu av hayvanının ne kadarcığını tadacak? Ta uzaklardan getirilmiş şu yığın yığın istiridyelerden kaç tanesi doymak bilmez o mideden geçip gidecek? Zavallılar, açlığınızın midenizden büyük olduğunuzu anlıyamıyorsunuz!>>



Bunları başkasına söyle ki, söylerken kendin de duyasın: yaz ki, yazarken okuyasın! Her şeyi ahlak alanına çekmeye, kudurmuş hırslarını yatıştırmaya kullanmaya çalış; emelin bir şeyler daha bilmek değil, daha iyi bilmek olsun. Sağ ol.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder