*Bu yazı TERCÜME dergisinin 1944 yılında
yayınlanmış 24. sayısından alınmıştır.
*Günümüzde değişime uğramış kelimeler ve
işaretler aynen aktarılmıştır; metin içi bir düzenleme yapılmamış ve metin
olduğu gibi aktarılmıştır.
İnsanların en dürüstü, dostum Lucius, ben sana <<bunları
okuma>> demiyorum; oku, ama her okuduğunu da hemen ahlak alanına çekmeyi
unutma. Kendini zaptet, çürümeye yüz tutan tarafın varsa, harekete getir,
dağılanı topla, şişeni bastır, kendinde ve başkasında gördüğün hırsları elinden
geldiği kadar hırpalamaya gayret et. Biri <<Hep bu şeyleri daha ne kadar
dinliyeduracağız?>> diyecek olursa: <<Hep o suçları işlemekte daha
ne kadar devam edeceksiniz?>> diye cevap verirsin. <<Kusurlarınızdan
henüz kurtulmamışken ne diye başvurmanız gereken çarelerden vazgeçiyorsunuz?
Ben tekrar söyliyeceğim ve mademki siz itiraz ediyorsunuz, sebatlı olacağım.
Kendinden geçmiş birini elle yoklarken, vücudumun bir yerinde acı duyarsa, o
zaman ilaç tesir göstermeye başlıyor demektir. İstemeseniz dahi, size faydası
dokunacak şeyler söyliyeceğim. Bazı kere kulağınıza pek hoş gelmiyen sözler
işiteceksiniz ve mademki gerçeği ayrı ayrı dinlemek istemiyorsunuz, hep birden
dinleyin! Vaktiyle bütün bir milleti içine alan arazi şimdi bir sahibine dar
geliyor! Çiftliklerinizle eyaletler arazisini kaplamak yetmiyormuş gibi,
tarlalarınızı daha nerelere yayacaksınız? Ünlü nehirler sizin arazilerinizden
akıp geçiyor; büyük ırkların arasında hudut olan büyük ırmaklar membalardan
mansaplarına kadar sizindir. Eğer geniş ölçülü arazilerinizde denizleri sarmış
değilseniz, eğer kahyanız Hadria, İonium, Ege denizleri ötesinde hüküm
sürmüyorsa, eğer bir zaman büyük önderler için barınak olan adaları en değersiz
şeyleriniz arasında sayamıyorsanız, memnun değilsiniz. İstediğiniz kadar geniş
arazilere sahip olun, alabildiğinizi kendinize mal edin, başkasınınki yine daha
çok olacak.
Şimdi ziynet sevgisi, ötekilerin mal edinme hırsı kadar geniş bir alana
yayılan sizlere söylemek istiyorum. Sorarım size: ne zaman bir göl bulunacak ki
suları üzerine köşklerinizin çatıları sarkmasın? ne zaman bir ırmak bulunacak
ki kıyılarını yaptırdığınız binalar süsleyip örtmesin? Sıcak su damarlarının
her fışkırdığı yerde yeni yeni sefahet konakları kurulacak. Sahilin bükülüp bir
koy teşkil ettiği her yerde, siz hemen temel atacak ve ancak kendi ellerinizle
meydana getirdiğiniz kara parçasından hoşlandığınız için denizi gerilere
atacaksınız (Bazı zengin Romalıların dağı düzeltmek, denizi doldurmak hevesini
Horatius da söyler). Evleriniz, biri burada geniş bir kara veya deniz manzarası
karşısında, öbürü şurada ovada dağlara kadar uzanan yükseklikte; evleriniz
diyorum, varsın her yerde ihtişamını göstersin... Birçok kocaman yapılar
yaptırın, gene küçük birer vücuttan başka bir şey değilsiniz. Birçok yatak
odalarına ne hacet? Ancak birinde yatacaksınız? Bulunmadığınız yer sizin
değildir.
Şimdi de derin, doymaz boğazları uğruna denizi karayı gözetliyen, şunu olta
ile, bunu ilmikle, bir ötekini çeşit çeşit ağlarla güç kuvvet sarfederek elde
eden sizlere geçiyorum. Hiçbir mahluk, eğer siz bırakmazsanız rahat edemez.
Sayısız ellerin hazırladığı bu yiyeceklerden ne kadarcığını zevk ala ala bitkin
hale düşmüş ağzınıza dokunduracaksınız? Midesinden rahatsız ve içi bulunan
efendi nice tehlikeler pahasına yakalanan şu av hayvanının ne kadarcığını tadacak?
Ta uzaklardan getirilmiş şu yığın yığın istiridyelerden kaç tanesi doymak
bilmez o mideden geçip gidecek? Zavallılar, açlığınızın midenizden büyük
olduğunuzu anlıyamıyorsunuz!>>
Bunları başkasına söyle ki, söylerken kendin de duyasın: yaz ki, yazarken
okuyasın! Her şeyi ahlak alanına çekmeye, kudurmuş hırslarını yatıştırmaya
kullanmaya çalış; emelin bir şeyler daha bilmek değil, daha iyi bilmek olsun.
Sağ ol.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder