*Ian Dallas, Gariplerin Kitabı, Mavi Yayıncılık, 1998, İstanbul, 3. Baskı, Mütercim: İsmet Özel
(...) Her ne kadar kendimdeki değişikliği en son fark edebilecek durumda olsam da yeni eğitimimin ilk aşamasının sonlarına eriştiğimi sanıyordum. Eğitim süresi her geçen gün daha zorlaşacağa benziyordu. Osman bile kendisiyle birlikte bulunulması katlanılmaz biri haline gelmişti. Bunun bir nedeni onun da aynı başkalaşım içinden geçmekte oluşudur. Ne zaman kendi başıma kalmak istesem yanımda fukaradan birini mutlaka bulurdum. Usulca sıvışmak istesem amacımın ne olduğu sorulur, biraz yürümek istesem bana eşlik edecek bir fakir ayarlanır hemen. Hangi özrü ileri sürsem yalnız kalabilemem. Yalnızlık sağlama çabalarımı yoğunlaştırdım ama güçlükle elde edebildiğim bu kısa yalnızlık sürelerini kendimi hazırladığım hiçbir ruhi etkinlik gösteremeden geçirdim. Çünkü bu zamanlarda kafam bir yandan başkalarının bunaltıcı sorunlarından uzaklaşmış olduğum gerçeğiyle uğraşır, bir yandan da yalnız kalmayı başarabilmiş olmanın tadını çıkarırdım. Düşüncelere dalmak istiyordum, ama kıvır kıvır konuşmalarla düşüncelerim hep kesintiye uğrarken nasıl yapabilirdim bunu? Zikr etmek istiyordum ama her an dumanı tüten nane çaylarının bardak şangırtıları ve sohbetlerle zihnimin yoğunluğu paramparça edilirken nasıl olur da iç dünyamda uzun yolculuklara çıkabilirdim?
Zaviyede bulunan öteki insanları eleştirel gözle incelemeye başlamıştım. Yalnızlık ve düşünce yoğunluğu istiyordum. Ötekileri, boş konuşmalar ve bol sofralardan başka bir şey istemeyen insanlardır diyerek mahkum etmiştim. Çevremde büyük bir ruh hükümdarının sarayına yaraşmayan dar ufuklu insanlar dolaşıyordu ve ben ruhça zengin bir adamdım. Bu düşünceler içinde, kendimi zaviye hayatının toplu namaz ve toplu yemek biçiminde sürüp giden günlük akışı arasında büyük emeklerle yalnız kalma zamanları koparabilmiş bir kimse olarak görüyordum.
Kendimi üstünlükle donatılmış sayarak kazanmayı göze aldığım bu sessiz savaşın ortasında ihtiyar ve ince ruhlu Nahb'lı çıkageldi. Beni selamladıktan sonra kocaman gülümseyişiyle yanıma oturdu.
"Ne dersin, zor olmuyor mu?"diye sordu.
"Hayır," diyerek lafı ağzına tıkadım.
"Ya!" dedi, böyle bir zorluğu aklına getirmekle hata ettiğini belli edercesine.
Aramızdaki sessizlik birbirimize bir şeyler söylemeye canattığımızı gösterecek kadar uzadı. Sonunda ben ağzımdan kaçırdım:
"Niye," dedim, "zor olacakmış sanki?"
Yine gülümsedi. "Yok, yani, bazı müridler başlangıçta zorlukla karşılaşır da... Biraz boğucu bulurlar."
Kalbim minnet içinde hızla çarpmaya başladı. Hiç yalnız kalamamak zordu, ama sabırlı olmalıydım. Tam benim meselemi dile getiriyordu. Herkesin kendimle aynı ruhi tutkular içinde olacağını bekleyemezdim.
Elini kolumun üzerine koydu. "Benim için de zor olmuştu."
İşte bütün istediğim buydu, hemencecik bütün şikayetlerimi sayıp döktüm ona. Fukarayı suçladım. Tarikatın asli öğretisini örten kültürü suçladım, birlikteliği suçladım, işaretlere özgü bir yalnız kalma korkusu dedim... Ama bütün bunları art arda sıraladıkça gide gide yanlış, daha yanlış bir noktaya vardığımı anlamış oldum. Konuşmamı usulca bağladım, pil bitti.
"Peki, ne yapıyorsun kendi başına kaldığında?" Bu soruyu bana sorduğu anda sonuca da varılmış oldu, ama ben kendimi haklı çıkarmaya uğraştım. Hayır, tek başına kalınca ne namaz kıldım ne zikrettim ama bunların yapılabilmesi için önce bir yöntemin bulunması gerekir. Zikr için bir yer olması mesela. İşte, böyle şeyler!
Yaşlı adam kesin bir tavırla salladı başını, tıpkı bir keresinde camide yaptığı gibi. Hayır, yine yanılıyordum.
"Peygamber -salat ve selam insanlar ilahi Varlık'a yöneldikçe ona olsun- dedi ki, "Şeytan tek adamla birliktedir." Gerçekten yalnız olmak bu demektir. Üstelik sen, kendi başına kaldığın zaman yalnız mısın? Hayır. Binlerce düşünce kafanı yalnız bırakmaz, yüzlerce nefs seninledir, öfken, gururun, her şeyin." Bana gülüyordu, ama bu gülüş öyle tatlı bir anlayışla doluydu ki başımı utançla eğdim. "Mücadele bitmiş değil daha. Bitince göreceksin. Yalnız olabilmek için çok çalışman gerekecek. Sonradan elde edilir o. Yalnız kalmayı başarabildiğin zaman anlayacaksın ki sen artık kendinsin. Bunu sağlaman için savaşman gerekmez. Yalnız kalmayı başarmak demek, bilgelik uyarınca söylersek, önce başkalarıyla birlikte olmayı öğrenmek demektir. Savaşma. Şeyhine bak! Şeyhine bak!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder