6 Ocak 2020 Pazartesi

Tolstoy'un "Din Nedir?" Denemesinin Sekizinci Bölümü

8. Bölüm


Çağımızda imansız yaşıyorlar. Tahsilli, varlıklı ve azınlığı teşkil eden bir kesim kendilerini Kilise'nin inançlarından azade kıldıklarından ve her türlü inancı ya bir saçmalık ya da kitleleri kontrol altında tutmanın faydalı bir aracı olarak gördüklerinden hiçbir şeye inanmıyorlar. Pek az istisnayla hakiki mümin olan fakir ve eğitimsiz çoğunluk hipnozun etkisi altındaki kölelere döndüğünden, kendilerine iman suretinde telkin edilen şeye inandıklarını düşünüyorlar. Halbuki bu iman değil; çünkü insanın dünyadaki konumunu berraklaştırmaktan çok bulanıklaştırıyor. Hristiyan adı verdiğimiz dünyamızın hayatını, bu durum ve inanmayan, gösterişçi azınlık ile hipnoz altına alınan çoğunluğun hayatı, idarecilerin zalimliği ve ahlaksızlığından ve büyük işçi kitlelerinin ezilmesi ve uyuşturulmasından dolayı korkunçtur. Hiçbir dini çöküş döneminden önce, bütün dinlerin özellikle de Hristiyanlığın asli özelliğine - bütün insanlığın eşitliğine - karşı bu dönemdeki kadar küçümseme ve ihmal gösterilmedi. Günümüzde insanlar arasındaki bu korkunç zulmün ana nedeni, dinin yokluğu bir tarafa, insanlara eylemlerinin sonuçlarından kaçma fırsatı veren, hayatın karmaşıklığıdır. Oysa zalim Atilla, Cengiz Han ve takipçileri için, insanları öldürme eylemi şahsi olarak yüz yüze işlendiğinden belki de rahatsızlık verici bir şeydi, bu cinayetlerin sonuçları herhalde daha da rahatsızlık vericiydi: Feryat eden akrabalar ve orada buradaki cesetler. İşte bu yüzden onların zulmü sınırlıydı. Günümüzde ise insanları öyle karmaşık iletişim süreçlerinde öldürüyoruz ve zulmümüzün sonuçları bizden öylesine titizlikle saklanıyor ki bu eylemin vahşiliğine hiçbir sınırlama gelmiyor. Bazılarının diğerlerine zulmü, eşine rastlanmadık boyutlara ulaşıncaya dek devam edecek.


Kanaatimce, zalim Neron'un bile girişemeyeceği bir işe girişen sıradan bir müteşebbis, çok bilmiş doktorlarının tavsiyesine kanan hastalıklı zenginlerin banyo yapması için insan kanıyla dolu bir havuz yapmak isteseydi, kabul gördüğü ve uygun usullere riayet gösterdiği takdirde hiçbir engelle karşılaşmadan bunu yapabilirdi. Ama bunu, insanları doğrudan kanlarından vazgeçmeye zorlayarak değil, istenileni yapmadıkları takdirde hayatlarının tehlikeye girdiğini ihsas ederek yapardı. Üstelik topları, tüfekleri, hapishaneleri, darağaçlarını, takdis ettikleri gibi o havuzu da takdis etmeleri için papazları; savaşları ve fuhuşhanelerin zaruretini kanıtladıkları gibi böyle bir düzenin zaruretini ve meşruluğunu kanıtlamaları için de bilim adamlarını davet ederdi. Bütün dinlerin temel ilkesi, yani tüm insanların eşitliği, unutuldu, ihmal edildi ve dinin ileriye sürdüğü bir sürü saçma dogmanın ayaklarının altına gömüldü; bilim de (varoluş mücadelesi ve en kuvvetlinin hayatta kalması teorisinde ifade edilen) bu eşitsizliğin hayatın zaruri bir şartı olduğunu iddia ediyor; yönetimdeki azınlığın işine geliyor diye milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi yaşamın en sıradan, gerekli ve sürekli vuku bulan yönlerinden birisi olarak görülüyor. 

Günümüz dünyasının insanları, 19. yüzyıl teknolojisinin göz alıcı, eşine rastlanmadık ve muazzam başarılarına rağmen hayatlarından lezzet alamıyor.

Şüphesiz ki tarihin hiçbir döneminde 19. yüzyıldaki kadar maddi başarıya - mesela, insan tabiatının kuvvetlerinin fethi gibi - ulaşılamadı. Fakat yine şüphesiz ki, tarihin hiçbir döneminde, giderek canavarlaşan şimdiki Hristiyan dünyamızdaki kadar ahlaksız, insanın hayvani ihtiraslarına hiçbir kısıtlamanın getirilmediği bir hayat yaşanmadı. 19. yüzyılda ulaşılan maddi ilerleme gerçekten muazzam; fakat bu ilerleme, Atilla, Cengiz Han, veya Neron'un zamanında bile şahit olunmayan şekilde ahlakın en temel şartlarını ihmal etme pahasına satın alındı ve halen de satın alınıyor.

Zırhlı gemilerin, demiryollarının, matbaaların, tünellerin, fonografların, röntgen ışınlarının vs. çok güzel şeyler olduğunu kimse tartışacak değil. Gerçekten de güzeller; fakat Ruskin'in de dediği gibi, başka hiçbir şeyle kıyaslanmayacak derecede daha güzel olan şeyler var ki bunlar zırhlı gemilerin, yolların, tünellerin, kısacası hayatı güzelleştirmekten çok bozan şeylerin ele geçirilmesi pahasına milyonlarcası yok edilen insan yaşamlarıdır. Buna her defasında şu cevap verilir: "Şu anda dünya yüzündeki insan hayatının tahribini kontrol altına alacak aygıtlar icat ediliyor ve edilecek de." Fakat bu doğru değil. İnsanlar bütün insanları kendi kardeşleri gibi görmedikçe, insan hayatını en mübarek şey olarak kabul etmedikçe, onu tahrip değil korumayı ve desteklemeyi en birinci vazifeleri bilmedikçe; insanlar birbirlerine kulluk şuuruyla davranmadıkça, şahsi kazanç uğruna birbirlerinin hayatını mahvedeceklerdir. Birkaç yüz lira harcayarak ve birkaç insanı "telef etme" pahasına elde edebileceği bir şeye binlerce lira harcamaya hiçbir ahmak razı olmaz. Her sene Chicago'da aynı sayıda insan demiryolunda eziliyor. Demiryolu yöneticileri yaralanan insanlara ve ailelerine ödenen yıllık ödemelerin, insanların ezilmelerini önlemek için yapılacak düzeltmelerin maliyetinden daha az olduklarını hesapladıklarından, gayet mantıklı davranarak bu yolda hiçbir düzeltmeye gitmiyorlar.

Çok muhtemel ki kendi karları için insanların hayatlarını mahvedenler kamuoyu tarafından kınanabilir veya düzeltmeler yapmaya zorlanabilir. Fakat, insanlar dinlerine bağlanmadığı ve eylemlerini Allah'ın değil insanların huzurunda işlediği sürece, belki bir açıdan insanların hayatını korumak için değişiklikler yapacaklar; fakat başka bir yerde insan hayatını en karlı malzeme olarak yine kullanacaklardır. 

Tabiatı fethetmek, demiryolları, buharlı gemiler, müzeler vs. inşa etmek, insanların canlarına kıymadığınız takdirde kolaydır. Mısır firavunları piramitleriyle gurur duyuyorlardı, biz de onların inşasında milyonlarca kölenin canının kurban edildiğini unutarak onlara gıptayla bakıyoruz. Aynı şekilde, onlara karşılık neler ödediğimizi unutarak sergi saraylarımıza, zırhlı gemilerimize ve kıtalar arası kablolara gıpta duyuyoruz. Oysa bütün bunlar köleler tarafından değil, hür insanların tarafından yapıldığında gurur duymalıyız.

Hristiyan kavimler Amerikalı Kızılderilileri, Hinduluları ve Afrikalıları ele geçirerek onları zorla kendilerine itaat ettirdiler. Aynı şeyi şimdi de Çinlilere yapıyorlar ve bununla gurur duyuyorlar. Oysa bu istilalar ve boyun eğdirmeler, Hristiyan kavimlerin manevi üstünlüğü dolayısıyla değil, bilakis diğerlerinden çok daha aşağı bir manevi seviyede bulunduklarından dolayı gerçekleşiyor. Hindular ve Çinliler bir tarafa, Zuluların bile yükümlülükler getiren, belli eylemlere izin veren bazılarını yasaklayan dini kuralları vardır. Roma, bütün dinlere bağlarını koparınca dünyayı fethetti. Aynı şey daha geniş ölçekte bugün Hristiyan kavimlerde yaşanıyor.

Hristiyan kavimlerin hepsi dinden kopuş içindeler ve bunun sonucunda hırsızlığın, çapulculuğun, düşüklüğün, tek tek ve kitlesel cinayetlerin en küçük vicdan azabı duyulmadan ve hatta hatta tam gönül rahatlığıyla işlendiği bir suçlular çetesi halinde birleşiyorlar. Bunun örneğini kısa bir zaman önce Çin'de gördük. Bazıları hiçbir şeye inanmıyor ve bununla gurur duyuyorlar. Diğerleri kendi menfaatlerine olan ve kitlelere iman görüntüsü altında inanmaya ikna ettikleri şeylere inanır görünüyorlar. Geriye kalan büyük çoğunluk ise kendilerine uygulanan hipnotizmayı iman olarak kabul ediyorlar ve inançsız yöneticiler ve ikna edicilerin kendilerinden istediği her şeye köle gibi itaat ediyorlar.

Bu ikna ediciler de hayatlarını boşluğunu bir şekilde doldurmaya çalışan Neron ve benzerleri hep neyi istemişse onu istiyorlar: Anlamsız, aşırı bir zevk ve müreffeh bir hayat. Bu zevk ve refaha başka insanları köleleştirmeden ulaşmak mümkün değil. Köleliğe başvurulduğu an zevk ve refahta artış elde ediliyor, bu artış da kaçınılmaz olarak kölelikte artışı teşvik ediyor. Açlıktan ve soğuktan kıvranan ve ihtiyaçla elleri kolları bağlanan; hiç de ihtiyaç duymadıkları fakat efendilerinin zevki için gerekli olan bir şeyi yaparak bütün hayatlarını harcayanlar ise insanlardan başkası değil.

Kaynak: "Din Nedir?" Leo Nikolayeviç Tolstoy. Kaknüs Yayınları, 2016. 9. Basım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder